Merhabalar, uzun bir aradan tekrar sizlerleyim. Bu yazımda aşıdan bahsetmek istiyorum. Kafa karışıklıklarının ve bilgi kirliğinin arttığı bu dönemde çokça tartışılan argümanlara değinmek istiyorum.
Öncelikle fotoğraftaki arkadaşım covid aşısı oldu çince konuşmuyor, huyu suyu, görünüşü değişmedi. (“Herkes olsun da bir görelim, biz de ona göre oluruz” düşüncesindeki arkadaşlara duyurulur.) Şaka bir yana aşı sonrası görülen yan etkiler baş ağrısı, aşı vurulan yerde bölgesel ağrı gibi diğer grip, zatürre gibi aşılardaki yan etkilere benzer seyrediyor. İlk 24 saatte 260 bin kişi civarında kişinin aşılanması tamamlandı. Hızlı bir şekilde de aşılama süreci devam etmektedir. Bu alanda çalışan arkadaşlarımıza kolaylıklar diliyorum.
Çokça konuşulan bir diğer konu da aşının koruyuculuk oranları. Aşı çalışmalarında farklı ülkelerden gelen farklı koruma oranları kafaları karıştırdı. Ancak her ülkenin kendi çalışma grupları, her ülkenin kendi kriterleri olduğu ve örneklem gruplarında (aşı yapılacak grup seçimleri) farklılıklar olduğu için sonuçlar değişkenlik gösteriyor. Dünya Sağlık Örgütü Coronavirüs aşılarında uygulanma kriteri olarak en az %50 koruyuculuk koşulu getirmişti. Şimdiye kadar açıklanan verilerin hiçbirinde bu oranın altında veri açıklanmadı. Ülkemizde yapılan çalışmada ise bu oran %91 civarında çıktı. Yüzde ellinin her ne kadar az gibi görünse de 2 kişiden 1’i için bile koruyuculuk sağlaması, önemli bir durumdur. Örneğin, ben hastayken eşimin hasta olmaması gerçekten büyük şanstı. Evdeki iki kişiden birisinin (%50) hasta olmamasının kıymetini inanın o durumdayken daha net anlıyorsunuz ve %50’ye bu şekilde baktığınızda aslında kötü bir oran olmadığını farkediyorsunuz. Sevdiklerinizin hastalanmamış olması motivasyonunuzu arttırıyor. Ayrıca yapılan çalışmalar sonucunda tam bağışıklık gelişmeyen grubun da(diğer %50) hastalığı daha hafif atlattığı bilgisini de eklemek isterim. Aşılanmanın acillere gelişi, yatan hasta sayısını, yoğun bakım doluluk oranlarını ve polikliniklerde yoğunlukları azaltacağını da unutmayalım. Uzun süredir bu hastalıkla mücadele eden sağlık çalışanları için verilebilecek en güzel hediyelerden biri de aşı yaptırmak olur.
Aşının kısırlığa yola açtığı, içine çip yerleştirildiği, domuz kanı kullanıldığı gibi argümanlar hemen hemen her yeni çıkan aşıda gündeme gelen argümanlardır. Yıllardır söyleniyor. Bunları destekleyen herhangi bir geçerli çalışma bulunmamaktadır.(domuz kanı bazı ülkelerde kullanılmaktadır. Ancak ülkemizde bu aşılar kullanılmamakta, sağlık bakanlığı bu konuya hassasiyet göstermektedir.) Ayrıca dünyada aşılanmanın arttığını biliyoruz. Dolayısıyla aşılar kısırlık yapsaydı dünya nüfusunda azalma meydan gelmesi gerekirdi. 1960’da 3 milyar olan dünya nüfusu bugün 7.6 milyar. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde ise 1960’da 27 milyon olan nüfus bugün 82 milyon. Aşılar çok da insan soyunu tehdit ediyor gibi görünmüyor.
Bir diğer konu da ülkemizde yürütülen aşı çalışmaları. Bazı kişiler bu aşıya güvendiğini ve bu aşıyı beklediklerini söylerken bazı kişiler ise tam tersi görüşte. Aşılara Çin aşısı, Alman aşısı, Türk aşısı gibi bakmamak gerekir. Bilimsellikleri önemlidir. Henüz çıkmamış, verileri paylaşılmamış bir aşıya güvenmek de güvenmemek de sadece önyargıdır. Bilimsellikten uzaktır. Ancak ne zaman kullanıma hazır olacağı bilinmeyen aşıyı beklemek mantıktan biraz uzaktır. O yüzden şu anda onay almış aşılardan hangisini bulabiliyorsanız onu olun. Tabi ki kendi aşımızı üretebilmemiz de çok önemli. Örneğin, kan sulandırıcı clexane iğnesini temininde zorluk yaşadığımız şu günlerde koçak farma firmasının üretmiş olduğu oksapar ilacı imdadımıza yetişti ve bu ilacın yokluğunu yaşamadık. Yabancı alternatiflerin yanında yerli alternatiflerimizin de oluşması ileri dönemler için önemlidir. Bu yüzden yerli aşı çalışmalarını da merak ve heyecanla beklemeye devam ediyoruz.
Aşı yaptırmanın önündeki bir diğer engel de iğne fobisi. İğnenden korkan kişiler aşıya karşı da mesafeli oluyor. Bunun 2 kez yapılacak olması da olayı daha da kötüleştiriyor. Ancak Covid hastalığında yapılan kan sulandırıcı iğneler (yukarıda bahsettiğim) haftalarca devam ediyor. 2 kere aşı vurulmak bence daha iyi. Ayrıca bu iğneyi kendi kendinize yapacaksınız ya da yakınınız yapacak, aşıyı ise bu işin uzmanı kişiler yapacak. 15 gün kan sulandırıcı iğne yapılan birisi olarak söylüyorum (ki benim iğnelerimi eli son derece hafif, karşılaştığım en iyi hemşire olan eşim yaptı) bence aşıyı tercih edin.
Son olarak aşıyı hem bu hastalıktan korunmak, hem sevdiklerimizi korumak, hem de toplumdaki salgını önlemek için yaptırdığımızı unutmayalım. Coronavirüse yakalandığımızda nasıl atlatacağımızı bilmiyoruz. Hayatımız üzerine kumar oynamak son derece risklidir. Özellikle sevdiklerimize de bu hastalığı bulaştırma ihtimalimizi düşünce bu kumara onları da ortak etmek daha da kötüdür. Bu hastalıkta nelerle karşılaşabileceğinizi benim de tedavisinde aktif rol aldığım, ülkemizde çokça sevilen, takdir edilen ve başarılara imza atan değerli teknik direktör Yılmaz VURAL’ın coronavirüsle mücadele döneminde yaşadıklarını tüm içtenliğiyle anlattığı videoyu izlemenizi tavsiye ederek yazımı sonlandırıyorum( Video için) Yılmaz Hoca’ya da sevgi ve saygılarımı iletiyor, herkese sağlıklı günler diliyorum. Sağlıkla kalın.
Yorumlar
Yorum Gönder